#öğretmenlergünü
❝1972 yılıydı… Hollanda’da yaşıyorduk. Vlaardingen’deki bir okulda Türkçe derslerinin başlatılmasına karar verilmişti. Eşimin de çabalarıyla okula kabul edilmiştim, artık çok sevdiğim öğretmenlik mesleğime geri dönüyordum. Okulda 86 Türk öğrenci vardı ve ben onlara Türkçe dersi verecektim. Heyecandan içim içime sığmıyordu. Ve okullar açıldı, ben de öğrencilerime kavuştum. Sınıfa ilk girdiğimde öğrencilerin hepsi birden ayağa kalktı. Hollandalı öğretmenler şaşırmışlardı. Öğrenciler Hollanda’ya geldikleri halde kendi adetlerini unutmamışlardı. Gerçekten okula başladığıma o kadar mutlu oldum ki, Hollanda’da olduğumu unuttum. Sanki Türkiye’de ders veriyormuş gibiydim. Öğrencilerim beni anlıyor, onların anlattıklarını ben anlıyorum. Hollanda sınıfında, ‘Hafta sonu ne yaptınız?’ diye soruyorlar. Çocuk kına gecesine gittiğini, eline kına koyduğunu anlattığında sınıf arkadaşları onu anlamıyor. Ama benim sınıfımda yaşadığı her şeyi anlatabiliyordu. Bu onları çok rahatlattı. Türkiye’de öğretmenler takım elbiseyle işe giderler. Ben de burada takım elbiseyle okula gidiyordum. İş arkadaşlarım bana bakıyor, ‘Seyhan, çok özel giyinmişsin, doğum günün mü var? Bayramınız mı var?’ diye soruyordu. Çok geçmeden sorunlar da ortaya çıkmaya başladı. Çocuklar Türkçe derslerinde çok iyiydi ama diğer derslerde başarısızdı. Tabi bu çocuğun tembelliğinden değil, Hollandacayı iyi bilmemesinden kaynaklanıyordu. Sınavlar Hollandaca yapıldığı için çocuklar sorulara tam cevap veremiyor, Hollandalı öğretmenler de bu çocukların zekâ seviyesi çok düşük diyordu. Bu doğru değildi. Bunu göstermek için biz de tüm sınavları Türkçe olarak hazırlayıp bu şekilde yapmaya başladık. Ortaya çıkan sonuç çok farklıydı. Böylece Türk öğrencilerin zekâ değil, dil problemleri olduğunu herkese göstermiş olduk.❞ (Seyhan Turan, 40 Jaar in Schiedam)